Sigaraya nasıl ve neden başlarız ki? Bunu tam olarak anlayabilmek için bilinçaltının benim deyişimle “uyuyan partnerimizin” olağanüstü gücünü incelemek gerekir.

Hepimiz kendi yolunu çizen zeki, üstün varlıklar olduğumuzu sanırız. Aslında yaşamımızın yüzde doktan dokuzu önceden belirlenmiştir. Biz içinde yaşadığımız toplumun ürünüyüz. Nasıl giyineceğimizi, ne tür evlerde oturacağımızı, yaşam tarzımızı, değişik olduğumuz yönleri bile (örneğin politikada turuncu mu yoksa açık görüşlü mü olduğumuz) toplum belirler. Son verdiğim örnek rastlantıya değil, içinde bulunduğumuz sınıfa bağlıdır. Bilinçaltının üzerimizdeki etkisi çok büyüktür ve düşünceler yine gerçek söz konusu olduğunda bile milyonlarca insan yanıltılabilir. Kolomb dünyanın çevresini gezmeden önce çoğunluk dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Bu gün bir küre olduğunu biliyoruz. Bir sürü kitap yazıp sizi dünyanın düz olduğuna inandırmaya çalışırsam bile başarılı olamam, oysa kaçımız uzayda bulunup dünyanın küre olduğunu gözleri ile gördü? Dünyanın çevresini uçakla yada gemiyle gezmiş olsanız bile düz bir yüzey üzerinde daire çizmediğinizi nereden biliyorsunuz?

Reklamcılar bilinçaltının yönlendirme gücünü çok iyi bilirler; bu yüzden yollar bizi adım adım takip eden büyük posterlerle, gazetelerin her sayfası ilanlarla doludur. O kadar para boşuna mı harcanıyor sanıyorsunuz? O reklamlar size sigara aldırtmıyor mu sanki? Yanılıyorsunuz! Kendiniz deneyin! Soğuk bir günde bir bara yada restorana gittiğinizde yanınızdaki kişi ne içmek istediğinizi sorduğunda “bir viski” (yada herhangi başka bir şey) yerine “canım bugün ne istiyor biliyor musun? Bir viskinin o yumuşacık sıcaklığını.” Deyin. Viski sevmeyen birinin bile size katıldığını göreceksiniz.

Çocukluğumuzdan beri her gün sigaranın bizi rahatlattığına, bize cesaret ve güven verdiğine ve dünyadaki en değerli şeyin sigara olduğuna dair mesajlar alırız. Abarttığımı mı sanıyorsunuz? Filmlerdeki bütün idam sahnelerinde idam edilecek kişilerin en son arzuları bir sigaradır. Bunun bizde bıraktığı etki çok derindir. Bilincimiz fark etmese de “uyuyan partnerimiz” mesajı alacak zamanı bulur. Buradaki mesaj: “Dünyadaki en değerli şey, en son düşüncem ve en son yaptığım şey bir sigara içmektir.” Bütün savaş filmlerinde yaralılara bir sigara verilir.

Bu son zamanlarda değişti mi sanıyorsunuz? Hayır, kocaman reklam panoları ve gazete ilanları çocuklarımızın beynine işlemeye devam ediyor. Sözüm ona televizyonda sigara  reklamı yapılması  yasaklanmış.  Televizyonun  en çok izlendiği zamanlarda gösterilen filmlerde artistlerin büyük bir keyifle sigaralarını yaktıklarını görüyoruz. Bugünün reklamcılığının en sinsi yanı sigarayı spor olayları ve jet sosyeteyle bağdaştırmaktır. Bunu da doğal olarak tütün devleri finanse ediyor. Yarış arabaları model ve isimlerini sigara markalarından alıyor –yada tam tersi mi? Çıplak bir çiften seks sonra yatakta bir sigara paylaştığı reklamlar gördüm. Bunun ne tür bir çağrışım yaptığı bellidir. Asıl şu sigarillo reklamlarına bayılıyorum: Konuları yüzünden değil kampanyanın mükemmelliğinden dolayı. Hepsinde bir adam ölüm veya felaketle karşı karşıyadır; birinde balonu yanıyor ve düşmek üzere, diğerinde motosikleti bir nehre uçmak üzere, bir başkasında kendisi Kolomb kılığında ve gemisi dünyanın ucundan aşağı düşmek üzere. Hiçbirinde konuşma yok. Hafif bir müzik çalıyor. Adam bir sigarillo yakıyor ve yüzüne kendinden geçmiş bir ifade yerleşiyor. Sigara içen bir kişi reklamı gördüğünü belki fark etmez bile fakat “uyuyan partner” amacı çok açık olan bu reklamı sabırla sindirir.

Doğal  olarak diğer  taraftan  da  reklam yapılıyor:  Kanserin  tehlikesi,  kesilmiş bacaklar, kötü kokan nefes vs. Bunların hiçbiri sigara içenleri sigaradan vazgeçirtemiyor. Mantıklı düşünürsek vazgeçirtmesi gerekir, ama vazgeçirtemiyor. Gençleri sigaraya başlamaktan bile alıkoyamıyor. Sigara içtiğim yıllar akciğer kanseri ile sigara içmek arasındaki bağlantıyı bilseydim kesinlikle sigaraya başlamazdım diye düşünüyordum. Aslında değişen hiçbir şey yok. Tuzak dün ne idiyse bugün de o. Sigaraya karşı olan bütün kampanyalar bir tek aklımızın daha da fazla karışmasına yarıyor. Sizi içindeki şeyleri içmeye iten o şirin parlak paketlerin üzerinde bile uyarı yazısı var. Hangi tiryaki okuyor ki o yazıyı, nerede kaldı o yazıdan sonuçlar çıkarmak.

Öncü bir sigara firmasının o uyarı yazısını ürünlerini satmak için bile kullandığını sanıyorum. Reklamların çoğu örümcekler, kocaman böcekler ve Venüs sinek tuzağı gibi korkunç örneklerle dolu. Uyarı yazısı artık o kadar büyük ve dikkat çekici ki, insan bakmamaya çalışsa bile görmemesi olanaksız. Tiryakilerin yaşadığı korkular yaldızlı parlak paketlerle çağrışım yaptırıyor.

Bu beyin yıkama olayında en etkili etken tiryakilerin kendileridir. Sigara içen insanların zayıf iradeli ve zayıf bedenli kişiler oldukları doğru değildir. O zehirle başa çıkmak için iyi bir kondisyon gerekir. Tiryakiler sigaranın sağlığa zararlı olduğunu ısrarla ortaya koyan istatistikleri bu yüzden görmezlikten gelirler. Herkesin günde iki paket sigara içen, yaşamı boyunca bir gün bile hastalanmamış ve seksen yaşına gelmiş bir amcası vardır. Kimse genç yaşlarda ölen diğer yüzlerce tiryakiyi ya da o amcanın sigara içmeseydi hala yaşayacağını aklına bile getirmez.

Arkadaşlarınız arasında bir küçük anket yaptığınızda çoğu tiryakinin güçlü kişiliklere sahip insanlar olduğunu görürsünüz. Çoğunlukla serbest çalışan, yönetim pozisyonlarında bulunan yada doktor, avukat, polis, öğretmen, hemşire, sekreter gibi belli bir eğitim gerektiren mesleklerde çalışan diğer bir deyişle yaşamları stres dolu kişilerdir. Tiryakilerin düştüğü en büyük yanılgı sigaranın stresi hafiflettiğidir. Bu yüzden sigara sorumluluk sahibi olan ve stresli bir yaşam süren aynı zamanda hayranlık duyulan ve taklit edilen dominant insan tipi ile sık sık bağdaştırılır. Can sıkıntısı sigara içmenin ikinci nedeni olarak bilindiğinden bağımlılığın yaygın olduğu bir başka grup da tekdüze iş yapan kişilerdir. Korkarım sigaranın can sıkıntısını geçirdiği düşüncesi de bir yanılgıdır.

Beynimize işlenen aldatmacaların boyutları inanılmayacak kadar büyüktür. Toplumumuz eroin bağımlılığını dışlar oysa yılda eroinden ölenlerin sayısı yüzü bulmaz.

Fakat nikotin adında başka bir uyuşturucu vardır ki, yüzde altmışından fazlamız yaşamında bir kez bağımlılık kazanır ve çoğu, yaşamının sonuna dek bu yüzden çok para harcar.  İnsanlar  harçlıklarının  büyük  bir  kısmını  sigaraya  harcarlar ve  sigara  her  yıl binlerce kişinin yaşamını mahveder. Batı toplumunda trafik kazaları, yangınlar dahil bir numaralı ölüm nedeni sigaradır.

Bir servete mal olan ve bizi gerçekten öldüren bir uyuşturucu bir süre öncesine kadar hiçbir sakıncası olmayan sosyal bir davranış olarak değerlendirilirken şimdi eroini neden büyük bir dert olarak görüyoruz? Son yıllarda genel kanı biraz değişti ve sigara içmek  sağlığa zarar  verebilen  biraz  anti  sosyal  bir  alışkanlık  olarak  nitelendirilmeye başladı. Fakat hâlâ her bakkalda, büfede yaldızlı paketler içinde yasal olarak satılmaya devam ediyor. Bunda en çok çıkarı olan devlettir. Sigara içenlerden trilyonlarca tütün vergisi alınıyor ve tütün endüstrisi yalnızca reklam için yılda yüzlerce milyar harcıyor.

Bir galeride elden düşme bir araba alırken galeri sahibini nezaketler dinler ama söylediklerinin bir kelimesine bile inanmazsınız ya, aynı şekilde sigara konusunda beynimize işledikleri bu boş düşüncelere de tepki göstermeniz gerekir.

Öncelikle o parlak yüzlü paketlerin içine bir bakın da orada ne kadar pislik ve zehir gizli bir görün. Kristal küllükleri veya altın çakmaklar yada kandırılmış milyonlarca kişi yüzünden aklınızın karıştırılmasına izin vermeyin ve kendinize şu soruları yöneltin:

Ben niye sigara içiyorum ki? Gerçekten içmek zorunda mıyım?

HAYIR, TABİİ Kİ İÇMEK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ.

Beynimize işlenmiş asılsız inançların açıklamakta en çok güçlük çektiğim yanı diğer her bakımdan mantıklı, akıllı bir kişinin bağımlılığı yüzünden nasıl bu denli aptallık etmesidir. Hiç istemeyerek itiraf etmeliyim ki alışkanlıklarından vazgeçmelerinde yardımcı olduğum binlerce kişinin içinde en aptalı bendim.

Günde bazen yüz tane sigara içiyordum. Babam da koyu bir tiryakiydi. Boylu poslu bir adamdı ve tam gençlik yıllarında sigara yüzünden durulmuştu. Küçücük bir çocukken onu öksürür ve balgam tükürürken izlediğimi anımsıyorum. Görüyordum ki o da halinden memnun değildi. Kötü bir ruh tarafından ele geçirilmiş olduğunu düşünürdüm. Anneme “sakın hiçbir zaman sigara içmeme izin verme” dediğimi hâlâ anımsıyorum.

On beş yaşımdayken spor hastasıydım. Bütün hayatım spordu ve kendine güvenen yaşam dolu bir insandım. Bana o zamanlar biri bir gün, günde yüz tane sigara içeceğimi söyleseydi, bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği üzerine ömür boyu kazanacağım maaşımla bahse girerdim.

Kırk yaşıma geldiğimde fiziksel ve ruhsal açıdan sigaranın esiri olmuştum. Artık hiçbir fiziksel hareketi yada düşünsel olayı bir sigara yakmadan yapamıyordum. Birçok tiryaki bir stres halinde hemen sigaraya uzanıyor, örneğin telefon çaldığında yada toplum içinde hareket etmek zorunda kaldığında. Ben artık sigara yakmadan ne televizyonun kanalını nede bir ampulü değiştirebiliyordum.

Sigaranın beni öldürdüğünü biliyordum. Bu konuda kendimi aldatmam olanaksızdı. Ama ruhsal açıdan beni ne hale getirdiğini nasıl oldu da anlayamadım bilmiyorum. Oysa o kadar belliydi ki, burnumun dibindeydi. İşin en gülünç tarafıysa birçok tiryakinin bir süre sigaranın bir keyif olduğuna inanmasıdır. Ben bu yanılgıya hiç düşmedim. Benim inancıma göre sinirlerime iyi geliyor ve konsantrasyonumu artırıyordu. Artık sigara içmiyorum ve yaşamımın bir dönemini sigara içerek geçirdiğime inanamıyorum. Bu sanki bir kabustan uyanmak  gibi  bir  şey  –hem  de  ne  kabus! Nikotin  insanın  tat  ve  koku  duyularını  da değiştiren bir uyuşturucudur. Sigaranın en kötü yanı sağlığa ve cüzdana verdiği zarar değil insanda yarattığı psikolojik etkidir. İnsan sigara içmeye devam edebilmek için akla gelebilecek her tür açıklamayı arar.

Başarısızlıkla sona eren bir sigarayı bırakma girişiminden sonra zararının daha az olduğuna inandığım için pipoya geçişimi anımsıyorum.

Pipo tütünlerinin bazıları gerçekten iğrençtir. Kokusu gayet hoş olabilir ama içimi bir felakettir. Dilimin ucunun üç ay boyunca yara olduğunu anımsıyorum. Piponun ucunda, alt kısımda kahverengi bir su birikir. İnsan yanlışlıkla pipoyu eğdiğinde daha farkına varmadan o pis suyu yutuverir ve içinden kusmak gelir.

Pipo içmeyi öğrenmem tam üç ay sürdü. Yalnız anlamadığım şey bu üç ay içinde neden bir gün oturup da kendime bu işkenceyi niye yaptığımı sormamamdır.

Pipo içmeyi öğrenen bir sigara tiryakisi dünyanın en mutlu insanı olur. Bir çoğu pipoyu tadını sevdiği için içtiğini sanır. Daha önce piposuz gayet mutlu bir şekilde yaşarken bu zevki öğrenmek için neden bu kadar eziyet çekerler acaba? Çünkü nikotine bağımlılık kazanır kazanmaz beynimize işlenmiş boş inançların etkisi iki katına çıkar. İnsan bilinçaltından  küçük  canavarın  beslenmesi  gerektiğini  bilir ve  diğer  her  şeyi  aklından çıkarır. Daha önce belirttiğim gibi insanların sigara içmeye devam etmelerinin nedeni vücuttaki  nikotin  miktarı  azalır  azalmaz  ortaya  çıkan  yoksunluk  ve  güvensizlik duygusundan korkmalarıdır. Bu korkunun farkında değilseniz korkunuz yok demek değildir. Bir  kedi için önemli olan oturduğu yerin sıcak olmasıdır, yerin altındaki kalorifer borularının nerelerden geçtiğini bilmesi gerekmez, siz de aynı şekilde bu mekanizmayı anlamak zorunda değilsiniz.

Sigarayı bırakmamızı güçleştiren ana unsur beynimize işlenmiş asılsız inançlardır. İçinde büyüdüğümüz toplumun beynimize işlediği bu inançlara bir de bağımlılığımızın yarattığı diğer boş inançlar fakat en önemlisi arkadaşlarımız ve yakınlarımızın beynimizi yıkayarak inanmamızı sağladıkları aldatmacalar eklenir.

Sigaraya  başlamamızın  tek  nedeni  sigara  içen  diğer insanlardır.  İçmezsek  bir şeyden yoksun kaldığımızı sanırız. Alışmak için o kadar zahmet çektikten sonra o yoksun kalınan şeyin ne olduğunu kimse bilmez. Ne zaman sigara içen bir insan görsek “bu işte kesin bir şey olmalı, yoksa içmezdi” diye düşünürüz. Sigarayı bıraktığımız zaman bile bir parti yada toplantıda sigarasını yakan birini görünce içimizi bir yoksunluk duygusu kaplar “o kendini güvenli hissediyor, yakıveriyor bir tane” diye kıskanırken sigaraya yeniden başlayıveririz.

Bu aldatmacaların etkisini hafife almamamız gerekir. Savaş sonrası radyoda yayınlanan Paul Tample adındaki polisiye diziyi anımsıyorum. Çok sevilen bir diziydi. Bir bölümünde “ot” diye de bilinen haşhaş bağımlılığı konu edilmişti. Kötü adamlar sigaraların içine  gizlice  ot koyup  satıyorlardı.  Bu  sigaraların  kimseye  bir  zararı olmadı. İnsanlar bağımlı oldular ve sigaralardan almaya devam ettiler. (Seanslarımda yüzlerce kişi yaşamlarında bir kez haşhaş içmeyi denediklerini itiraf etti. Fakat hiçbiri bağımlı olmamış.) Ben o programı dinlerken yedi yaşımdaydım. Bu benim uyuşturucu bağımlılığı konusunda edindiğim  ilk bilgiydi.  Bağımlılık,  zorunlu  olarak uyuşturucu  almaya  devam  etmek düşüncesi  beni  o  kadar dehşete  düşürmüştü  ki  bugün  haşhaşın  bağımlılık yaratmadığından neredeyse  emin olmama karşın haşhaşlı bir sigara içmeye  dünyada cesaret edemem. Uyuşturucudan bu denli korkarken bağımlılık yaratmakta bir numaralı uyuşturucunun esiri olmam ne büyük bir çelişkidir. Paul Temple beni keşke sigaraya karşı uyarmış olsaydı! Kırk yıl sonra insanlık kanser araştırmalarına milyarlar harcarken sağlıklı gençleri iğrenç sigaraya itmek için trilyonlar harcanıyor ve bu işte en büyük kâr devlet kasalarına giriyor!

Beynimize işlenmiş o asılsız inançları aklımızdan çıkarmak üzereyiz. Bir şeyden yoksun kalan sigara içmeyen değil, zavallı tiryakidir. Bütün yaşamı boyunca aşağıdaki unsurları tüketir:

SAĞLIK ENERJİ VARLIK

İÇ HUZUR ÖZ GÜVEN ÖZ SAYGI CESARET MUTLULUK

Bu verdiği şeylerin karşılığında ise ne alır?

Hiç  sigara  içmeyenlerin  sürekli  sahip  oldukları  iç  huzur  ve  özgüvene  kavuşma hayalinden başka KESİNLİKLE HİÇBİR ŞEY.

Arayınız...