Bach Flowers

Doğanın olağanüstü tasarımında, her şeyin dengede olduğu bir ortamda, bütün frekansları duyabilen usta bir dinleyici bulunmaktadır: SU. Su, taşıdığı ve tuttuğu frekanslar bakımından kritik bir madde olarak öne çıkar.

Bach terapisi uygulamalarında, belirlediğimiz formülleri suya ilave ederek hazırlama pratiği gerçekleştiriyoruz. Bu nedenle, şu an Su’nun ve Su’nun hikayesinin üzerine konuşalım.

Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun kaleme aldığı “SUYUN GİZLİ MESAJI” isimli kitabını mutlaka okumanızı ve kütüphanenize eklemenizi öneririm. Bu kitap, hayata ve bedeninize benzersiz bir perspektif sunacaktır.

Doğanın olağanüstü tasarımında, her şeyin dengede olduğu bir ortamda, bütün frekansları duyabilen usta bir dinleyici bulunmaktadır: SU. Su, taşıdığı ve tuttuğu frekanslar bakımından kritik bir madde olarak öne çıkar.

Çocukluğumuzdan hatırlayacağınız üzere, evlerde mevlüt okunurken hocanın önüne mutlaka bir bardak su, bir kase şeker, bir kase pirinç konurdu. Bu ritüel, duanın ve toplu ibadetin yüksek frekansının maddeler tarafından absorbe edildiği kadim bir bilgiyi temsil eder. Bu bilgi hayatımızın her anında varlığını sürdürüyor gibi görünüyor.

Özellikle suyun frekansı tutma ve taşıma gücü, diğer maddelerden çok daha üstündür. İddia edildiğine göre su, insanlarınkine benzer bir hafızaya sahiptir ve yıllarca süren bilgileri, yazılı ifadeleri, sözlü iletileri ve enerjileri depolayabilir. Bu nedenle su, kötü rüyalarımızı anlatmak için kullanılır, hatta bazıları yağmur suyunun dünyanın bir iletişim aracı olduğunu iddia eder.

Bu iddia henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış olup sadece bir öne sürüş olarak kabul edilmektedir; bu konudaki çalışmaları eleştirenler de mevcuttur. Gerçeğin zaman içinde ortaya çıkacağını söylemek mümkündür.

Masaru Emoto’nun gerçekleştirdiği deneyi inceleyelim: “Suyun bilgi toplama yeteneği var mıdır?” sorusundan yola çıkarak, Emoto ve ekibi, neredeyse aynı özelliklere sahip su örnekleri üzerinde çeşitli testler gerçekleştirdi. Her buz kristalinin eşsiz bir yapıya sahip olduğunu fark eden Emoto, suyun yapısındaki değişikliklerin ardındaki nedenleri öğrenmeye çalıştı.

Bu çalışmada, klasik müzik dinletilen bitkilerin daha hızlı ve güzel büyüdüğü gibi, su üzerinde yapılan deneylerde de benzer sonuçlar elde edildi. Pozitif iletişim kurulan su molekülleri dondurulduğunda, diğerlerine göre daha çekici bir kristal oluşturdu. Bardakların üçte birine su dolduruldu ve farklı kaplardaki aynı su üzerine “teşekkür ederim” veya “senden nefret ediyorum” gibi farklı anlamlar içeren birçok sözcük yazıldı. Bu suyla konuşuldu, müzik dinletildi ve hatta film izletildi.

Emoto’nun deneyinde, yüksek frekansta şarkıların dinletildiği suyun kristali, olumlu duyguları içeren sözcüklerin söylendiği suların kristal yapılarından daha etkileyici ve düzenliydi. Negatif konuşmaların yapıldığı suların kristal yapıları ise düzensiz ve bozuktu.

Bu deney, suyun bilgi toplama yeteneği konusundaki hipotezi desteklemekte olup, suyun duygusal ve enerjetik etkileşimlere tepki verdiğini öne sürmektedir.

1980’lerden beri su üzerinde gerçekleştirdiği çalışmalarla dikkat çeken ve suyun bir hafızaya sahip olduğunu savunan bilim insanlarından biri de Dr. Jacques Benveniste. Bilim adamı, az miktar suya eklediği zehirli bir madde ile başladığı deneylerinde, bu karışımı ne kadar sulandırırsa kaybolmayan bir etki elde etti.

Dr. Benveniste, deneyi bir adım daha ileri götürerek, temiz suya zehirli madde eklemek yerine sadece bu zehirli maddenin frekansını suya aktardı. İddiasına göre, su, zehirli maddeyi doğrudan içeren su kadar etkili bir zehirli etkiye sahip oldu.

Tüm bu araştırmaların ışığında, Bach Çiçekleri Terapisi ve Homeopati, tek bir molekül içermeksizin sadece enerji ile tedavi etme yetenekleriyle ilgili gizemi açığa çıkarıyor: suyun taşıdığı frekans yapısı.

Bilim dünyasının çalışmaları ve Kuantum Fiziği’nin perspektifiyle, kanıtlanamayan ve açıklanamayan birçok fenomenin açıklanabilir hale geleceği görünüyor.

SUYUN MUCİZESİ

Dr. Masaru Emoto tarafından yönetilen bu çalışma, duygu, düşünce ve seslerin su kristallerinin şekillenme biçimini nasıl değiştirdiğini göstermektedir. Dr. Jacques Benveniste’nin çalışması ise suyun frekanslarını nasıl kaydettiğini ortaya koymaktadır.

Bu çalışmaların sonuçlarına göre, Dr. Masaru Emoto, insanlara “Dünya genelindeki su ve vücudunuzdaki su, pozitif düşüncelerle şekilleniyorsa, sağlığınız, mutluluğunuz ve barış düşüncelerinize ve sözlerinize bağlıdır. Hayat sizi zorlayan sınavlarla doludur. Bir sınavdan geçmek, sadece ve sadece negatif düşüncelere direncinizle mümkün olacaktır.” mesajını iletmektedir.

Bedenlerimiz aslında maddi bir varlık değil; titreşim halinde bir frekansta… Hatırlamamız, bilmemiz ve asla unutmamamız gereken en önemli bilgi şu: Vücutlarımızın yaklaşık %70’i sudan oluşuyor. Yani, bir bardak suyun içindeki su molekülünü, sözlerinizle bu derecede değiştirebiliyorsunuz. Peki, bedeninizin %70’i su iken kendinize neler söylüyorsunuz? Kendinize nasıl davranıyorsunuz? Genel frekansınız nasıl? Yatış modunuz yüksek mi, yoksa daha duygusal, daha depresif; kurban psikolojisinde mi yaşıyorsunuz?

Kendinize yönelik sözleriniz ve davranışlarınız; işte, buradaki temel sorulardan biri.

Bu deney göz önüne alındığında, dinlediğimiz müziklerin, kullandığımız kelimelerin frekanslarıyla, bedenimizi şekillendirdiğimizi hatırlamak önemlidir. Bu nedenle Bach remedilerini ve aynı şekilde homeopatik remedileri suya karıştırarak kullanmak, onların frekansını ve dolayısıyla etkilerini artırır. Şifa bilgisinin suyun gücü aracılığıyla transferi çok etkili bir yöntemdir. Homeopati bilen ve uygulayan kişiler, bu bilgiden sonra artık kuru doz kullanmaktan kaçınabilirler. Kuru doz, yani homeopatik remedileri dil altında eritmek elbette etkilidir. Ancak onları su içinde eritip, potansiyelize ederek kullanmak, etkiyi ve şifayı daha da artırır.

PİRİNÇ DENEYİ

Su kristalleri deneyine benzer bir deney, pirinçler üzerinde de uygulanmıştır. Bu deney, ana sınıflarında çocuklarımıza da yapılmaktadır. Belki siz de bu deneyi yapmış ve ne kadar etkileyici olduğunu hatırlamışsınızdır.

Pirinç deneyinde, üç farklı kavanoza eşit miktarda pirinç konulup üzerleri su ile doldurulur. İlk kavanozun içindeki pirinçler ilgisiz bırakılırken, ikinci kavanoza “seni sevmiyorum” ifadesi, üçüncü kavanoza ise “seni seviyorum” ifadesi yazılı etiketler yapıştırılır. Son iki kavanozdaki pirinçlere bir ay boyunca her gün sabah ve akşam etiketlerde yazılı olan sözcükler söylenir.

Bir ayın sonunda, ilk kavanozdaki pirinçler beyazlıklarını korur ancak bulanık ve hafif yosun tutmuş bir hal alırlar. İkinci kavanozdaki pirinçler, nefret duygusunun etkisiyle küçülür ve simsiyah olur. Son kavanozdaki pirinçler ise söylenen sevgi sözcüklerinin etkisiyle bembeyaz ve sağlıklı bir görünüm kazanır.

Bu deneyde pirincin etkilendiğini görmek için bir ay kadar beklenmesi gerekir. Oysa su anında etkilenir ve etkiler. Pirinç neden sözlerden bu kadar etkilenir? Neden suyun kristal oluşumu müzikle değişir? Neden suya söylenen ya da suya yazılan sözler, farklı kristallerin oluşumuna neden olur? Bu soruların cevabı, her şeyin aslında titreşim olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Nicola Tesla’nın dediği gibi, “Evrenin gizemini anlamak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünün.”

Su, yeryüzündeki tüm farklı frekanslara duyarlıdır ve dış dünyayı çok net bir şekilde yansıtır. Bu deney, suyun frekansları nasıl taşıdığını ve bize nasıl yanıt verdiğini gösteren önemli bir örnektir. Her su damlasının bir hafızası bulunmaktadır ve bu hafızayı kullanmayı öğrendiğimizde, hastalık kavramı belki de dünyayı terk edecektir.

Arayınız...